enflasyonemeklilikötvdövizhatayantakyaiskenderun
DOLAR
34,5300
EURO
36,1617
ALTIN
2.967,26
BIST
9.367,77
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Hatay
Az Bulutlu
18°C
Hatay
18°C
Az Bulutlu
Perşembe Çok Bulutlu
19°C
Cuma Açık
21°C
Cumartesi Hafif Yağmurlu
15°C
Pazar Parçalı Bulutlu
12°C

ÇED TOPLANTILARI YAPILMIŞ GİBİ GÖSTERİLİYOR

05.06.2021
36
İskenderun Çevre Koruma Derneği adına, 5 Haziran Dünya Çevre günü münasebetiyle bir açıklama yapan Başkan Nermin Yıldırım Kara, çevre kirliliğinin küresel krize dönüştüğünü ifade etti.
Dernek binasında yapılan açıklamada, şu görüşlere yer verildi: “18.yüzyılda başlayan sanayi devrimi, insanoğlunun doğayla olan ilişkilerinde köklü bir değişimi de beraberinde getirmiş, nüfus artışı sanayileşme-kentleşme süreçlerinin yarattığı yoğunlaşmış çevre kirliliği günümüze gelindiğinde ne yazık ki artık küresel ölçekte bir çevresel krize dönüşmüştür
Ülkemizde özellikle son dönemde yürütülen kamu yararından uzak çevre politikaları sonucu; doğal alanlar, korunan alanlar, meralar, ormanlarımız, tarım alanları, sulak alanlar ve sit alanlarımız tahrip edilmekte şirketlerin kullanımına hazır hale getirilmekte, çıkarılan yasa ve yönetmeliklerle adeta açık Pazar haline getirilmek istenmektedir.
Kutlayamadığımız ancak Mücadele günü olarak kabul ettiğimiz 5 Haziran Dünya Çevre Günü’nde bir kez daha vurgulamak istiyoruz ki;
-Su stresi yaşayan ülkelerden biri olarak Kuraklık ülkemizin en önemli sorunlarından biridir.
Türkiye’nin su kıtlığına çare bulmak için iklim krizinin etkilerini azaltmak gerektiğini de unutmamalı, petrol ve kömürden vazgeçmeliyiz.
Enerji ihtiyacını tasarruf ve verimlilikle azaltarak, kalan talebi yenilenebilir enerjiden karşılamak dışında bir çözüm şu an dünyadaki ekosistem için sürdürülebilir değildir.
Kentlerde suyu tutacak alanların çoğaltılması, yağmur suyunun binalarda doğrudan kullanımının sağlanması ve yeni binaların buna uygun yapılması, Kentsel dönüşümde “betona yeni beton” mantığından vazgeçip, dönüşüm alanlarında yeşil alanların oluşturulması en önemli hedefler olmalıdır.
-Çin’in 2018 yılındaki plastik atık ithalatı yasağının ardından plastik çöplerin yeni adresi olan Türkiye’de her sene plastik atık ithalatı katlanarak artmaya devam etmekte olup çevreye, deniz canlılarına ve insan sağlığına yönelik tehlikelerine karşı atık ithalatı acilen yasaklanmalıdır
Ülkemize sökülmek üzere gelen zehirli gemiler Türkiye asbest ve radyoaktif madde çöplüğüne dönüştürmektedir.
İktidar sahipleri var olan kirli teknolojileri süreç içinde hızla azaltıp sağlıklı bir çevrede yaşanabilmesi için üzerine düşen Anayasal sorumluluklarını yerine getirmelidir.
-Ülkemizin Yurtdışından yapmış olduğu canlı hayvan ithalatı sevkiyat işlemleri 2017 yılından bu yana ülkemizin değişik limanlarından sürdürülmektedir.
Gerçekleştirilen canlı hayvan ithalatlarının ülkemiz hayvancılığına yaratacağı olumsuz etki açıktır.
Esas olan son yıllarda yıkıma uğratılan tarım ve hayvancılık politikalarının tekrar düzenlenmesi, damızlık ve hayvan üretimi yeniden destek ve teşvik edilerek yerli üretime geçilmesi ve yurtdışından yapılan canlı hayvan sevkiyatlarının sonlandırılmasıdır.
-Orman kanunu, bu kanuna dayanılarak çıkartılan yönetmelikler, Milli Parklar Yönetmeliği, Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği gibi birçok yönetmelikte değişiklik yapılarak doğal alanların yok edilmesinin mevzuat üzerinden önü açılmaktadır. Doğal ve arkeolojik sit alanlarımızı ve tarımsal alanlarımızı koruma noktasında kamu yararına aykırı imar planlamaları ile doğal ve özel korunan çevre alanlarının betona boğulması durdurulmalıdır.
-Akkuyu Nükleer Santrali; Deprem fay hattının çok yakınında olması, santralin zemin betonunun şimdiden çatlaması ve reaktörler çalıştığında olası bir kaza halinin bölgemiz ve ekosistem için geri dönülmez yıkımları beraberinde getireceği açıktır.
-MAPEG tarafından toptancı bir anlayışlara çıkarılan Maden arama ve işletme ihaleleri ülkemiz topraklarını adeta delik deşik ederek şantiye alanına çevirmiş ve gelecek nesillerin sağlığını olumsuz yönde etkilemesine neden olmaktadır.
-Kanal İstanbul gibi İstanbul`u, Trakya`yı, su kaynaklarını yok eden, ormanları ortadan kaldıran, kuşlar ve balıklar için hayati önem taşıyan tatlı su kaynaklarını denizlere boşaltan projeler, alınan hukuk kararlarına rağmen ısrarla devam ettirilmektedir,
Marmara denizi geçen yıl sonundan bu yana su yüzeyini ve derinlerini saran ve ‘deniz salyası’ olarak adlandırılan müsilajla boğuşmaktadır.
Marmara Denizi çevresindeki tüm idari ve sivil yapıların bir araya gelerek iklim değişikliğini de dikkate alan yeni bir atık yönetim politikası geliştirmeli, acil eylem planı hazırlamalı ve bundan sonra tek 1 litre bile atığı arıtmadan Marmara Denizi’ne bırakmamalıdır.
Kanal İstanbul’un en büyük tehlikelerinden birinin ekosistemi değiştirerek oksijeni az alanlar oluşturma riski olduğundan habitat yıkımlarına neden olabileceği ayrıca projeyle İstanbul’un susuzluktan deprem riskine, doğanın katledilmesinden trafikten artan nüfusa birçok sorunla karşılaşacağını gerçeğini görmezden gelinmemeli sözkonusu projeden vazgeçilmelidir.
-Ülkemizin insan ve yaban hayatı için önemli köşelerinde HES inşaatları, maden ocakları hukuk tanımadan, bilim tanımadan, halkın isteklerini önemsemeden fütursuzca devam etmektedir,
-İklim değişikliğine karşı etkin çalışmalar yapılmamakta, ithal kömürle çalışan termik santrallerin kurulması için iktidar tarafından ÇED sürecinde “kolaylıklar” sağlanmakta Özellikle pandemi sürecinde gelenek haline getirilen keyfi yasaklama kararları toplantı-gösteri-yürüyüş gibi etkinlikler engellenirken şirketlerin yaptıkları Halkın Katılımı toplantıları bu yasaklardan muaf tutulmakta ve
ÇED toplantıları ruhuna aykırı bir biçimde ‘’yapıl (mış) ‘’ gibi gösterilmektedir.
Ülkemizin enerji politikalarının belirlenmesinde dışa bağımlı olan ve çevreyi kirleten enerji kaynakları ve teknolojileri değil ulusal kaynaklarımıza dönük yatırımlar ve çevresel etkileri yok denecek kadar az olan enerji kaynakları ön plana çıkarılmalıdır.
-Avrupa Birliği 11 Aralık 2019 tarihinde iklim değişikliği yükümlülüğü açısından çok önemli ve radikal bir adım atarak İklim değişikliği konusunda küresel anlamda “Avrupa Yeşil Düzeni” (European Green Deal) planı ile 2050 yılına kadar “karbon nötr” olmak için yol haritasını kamuoyu ile paylaşmış olmasına rağmen Ülkemiz henüz ‘’Paris Antlaşmasını’’ parlamentoda onaylamamıştır.
Ttüm çevre dostlarının,
Doğa ile barışık yaşamı benimseyenlerin taleplerini, halkın yükselen çığlıklarının mutlaka dikkate alınması konusunda ülkeyi yöneten iradeyi bir kez daha ısrarla uyarıyor, küresel ölçekte yapılması öngörülen çalışmalara katılmaya, katkı sunmaya, destek vermeye ve bu çalışmalara paralel olarak ülkemizin gereksinimi olan akılcı ve sağlıklı planlamaları acilen yapmaya çağırıyoruz.
Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.